Son Konular

  • Mâide, 55. Ayet

    Etiketler: , 0 yorum




    Mâide, 55. Ayet: Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir.

    Salat-ı Tefriciye Duası

    Etiketler: 0 yorum




    Allâhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallü bihil’ükadü, ve tenfericü bihil’kürabü, ve tükdâ bihil’havâicü, ve tünâlü bihir’regâibü, ve hüsnül’havâtimi, ve yüsteskal’ğamâmü bivechihil’ kerimi, ve alâ âlihi ve sahbihî fi külli lemhatin ve nefesin biaded-i külli mâ’lûmin lek."Allâh’ım, kendisi hürmetine düğümler çözülen, gamlar-kederler

    Hayvanların da hakkı vardır

    0 yorum

    Sual: (Hayvanlara eziyet etmek, suçsuz yere öldürmek, kul hakkından daha önemlidir) deniyor. Böyle küçük günah yüzünden insan büyük azaba maruz kalır mı?
    CEVAP
    Dinimizde, hayvan hakkı, insan hakkından; kâfir hakkı da, hayvan hakkından daha büyük günahtır. (Hadika)
    Üç hadis-i şerif:

    (Kuş veya başka hiçbir hayvan yoktur ki, haksız yere öldürülsün de, Kıyamette hakkını almasın.) [Taberanî]
    (Allahü teâlâ, haksız yere öldürenden bir serçenin hesabını sorar.) [İ. Ahmed]

    (Kedisini bağlayıp aç ve susuz bırakıp, açlıktan öldüren bir kadın, Cehenneme girmiştir.) [Buhârî]

    Küçük sanılan bir günah yüzünden, Allahü teâlânın gazabına uğrayabilir, helak olabiliriz.

    Kedisini aç bırakarak ölmesine sebep olan bir kadın, sırf bu yüzden cehennemlik oldu. Susuzluktan kıvranan bir köpeğe acıyan fahişe bir kadın, kuyudan ayakkabısıyla su çekip köpeğe verdi. Bu yüzden hidayete kavuştu.

    O hâlde, küçük büyük her günahtan sakınmalı ve önemli sayılmasa da her iyiliği yapmaya çalışmalıdır. Çünkü Allahü teâlânın rahmeti, iyilikler, ibadetler içinde, gazabı da günahlar içinde gizlidir. (K. Saadet)

    Boş başak
    Eğer bir başak boşsa, eğmez, başı dik tutar,
    Kibirli de böyledir, sanki bir baston yutar.

    Misvak ve diş macunu
    Sual: Tam İlmihâl kitabında, (Herkese uyarak macun kullanıyordum, iki dişim çürümeye başladı. Fransızca tıp kitabını okuyunca, misvak kullanmaya başladım, dişlerimin çürümesi durdu) deniyor. Bu çok yanlıştır. Yani Fransızlar misvak kullanılsın mı diyorlar?
    CEVAP
    Kitaptan bir cümle alıp, paragrafın tamamı alınmayınca böyle yanlış anlaşılır. O paragraf şöyledir:
    (Dişleri çürütmemelidir. Bunun için de dişlere, dinimizin emrettiği gibi bakmalı ve misvak kullanmalıdır. (Larousse İllustré Medical) ismindeki Fransa’nın kıymetli tıp kitabı, ağız temizliği hususunda diyor ki, (Bütün diş macunları ve tozları ve suları, dişlere zarar verir. En iyi diş temizleme vasıtası, sert bir fırçadır. Önce, dişleri kanatırsa da, korkmamalıdır. Diş etlerini kuvvetlendirir ve artık kanamaz.) Herkese uyarak, macun kullanıyordum. İki dişim çürümeğe başladı. Fransızca kitabı okuyunca, [macunu bırakıp] misvak kullanmaya başladım. Dişlerimin çürümesi durdu. Altmış seneyi geçti, dişlerimden ve midemden hiç şikâyetim olmadı.)
    Fransızca tıp kitabında diş macunlarının zararı anlatılıyor. (Sert fırça tavsiye ediliyor) deniyor. (Misvak, Fransızlar tarafından tavsiye ediliyor) denmiyor. Aksine, (Dinimizin emrettiği gibi dişlere bakmalı ve misvak kullanmalıdır) deniyor. Bu şekilde, paragraftan bir cümle almak ve kitabı suçlamak doğru olmaz, kitaba iftira olur.

    Olgun başak
    Olgunlaşmış bir başak, eğer başı, dik tutmaz,
    Kibirsiz de böyledir, yürürken baston yutmaz.

    Dinin hükmüne uyarken

    0 yorum

    Sual: Kendini (İslam’ın yıldızı) veya (Dinin ışığı) olarak tanıtan mezhepsiz bir hoca, (Mezhep imamlarına o kadar değer vermeyin, Resulullah, İmam-ı a'zamdan farklı söylüyorsa, İmam-ı a'zama değil, Resulullah'a uyulur. Resulullah'ın sözü varken, ona uyan, İmam-ı a'zamı Resulullah’tan üstün gördüğü için kâfir olur. Hadisle Kur’an çatışırsa, Kur’an esas alınır, mezhebin hükmüyle hadis çatışırsa hadis esas alınır) diyor. İmam-ı a'zam, hadis-i şeriflere aykırı mı hüküm koymuştur? Bir mezhebe tâbi olan küfre mi giriyor?
    CEVAP
    Bunlar, dinimizi yıkmak için yapılan, mezhepsizlerin demagojik taktikleridir. Ne İmam-ı a'zam hazretleri, hadis-i şeriflere aykırı hüküm verir, ne de Peygamber efendimiz Kur’an-ı kerime aykırı söz söyler. İmam-ı a'zama uyan, Resulullah'a uymuş olur. Resulullah'a uyan da, Allah'a uymuş olur. Bir âyet-i kerime meali:
    (Resul’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

    Demek ki, Resulullah'ın yolu, Allah'ın bildirdiği yoldan farklı değildir. Eshab-ı kirama uyan, Resulullah'a uymuş olur. Çünkü Eshab-ı kiramın yolu, Resulullah'ın yolundan farklı değildir. Tâbiîn’e uyan da, Eshab-ı kirama uymuş olur. İmam-ı a'zam hazretleri, Tâbiîn’den idi. Demek ki İmam-ı a'zamın mezhebinden olan, silsile yoluyla Eshab-ı kirama, Resulullah'a ve Allahü teâlâya uymuş olur. Ama (Kur'ana uyuyorum) diyen, Allah'a uymuş olmaz, kendi anladığına uymuş olur.

    Kur'an-ı kerimi Resulullah efendimiz, Onun sözlerini Eshab-ı kiram açıklamıştır. Eshab-ı kiramın sözlerini de âlimler açıklamıştır. Ölçümüz şöyle olmalı:

    1- Hadis, âyete zıt olmaz, fakat zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur. Çünkü âyeti en iyi Resulullah anlar. Resulullah'ın bildirdiği hüküm, âyetin açıklamasıdır.

    2- Bir âyet veya bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur. Çünkü mezhebimizin âlimleri, âyet-i kerimeyi ve hadis-i şerifleri elbette bizden daha iyi bilir. Vâris olan âlimlerin farklı ictihadları da, yine Resulullah'ın emrine göredir. Nasıl ki Allahü teâlâ, Resulünü yetkili kıldı, Resulullah da vârislerini yetkili kıldı. Dört mezhep ve farklı hükümler olmayıp tek hüküm olsaydı, Müslümanların hâlleri çok zor olurdu. Şimdi bir insan, kendi mezhebine göre yapamadığı bir şeyi, ihtiyaç olunca, başka bir hak mezhebe göre yapabiliyor. Bu ne büyük bir nimettir!

    Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten, kendi anladığına uyarak, amel edemez. Müctehidlerin, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. (Kifâye)

    Müctehid olmayanın, dindeki bu hükümleri, hadis-i şeriflerden çıkarması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de, felakete sebep olur. O hâlde, bir Müslümana yapılacak en büyük kötülük, (Fıkıh öğrenmek için, Buhârî’yi oku! Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren!) veya (Kur’an meali oku, dinini asıl kaynaktan öğren!) demektir. Bu, bir hastaya, (Medikal cihaz satan bir yere git, her türlü tıbbî alet vardır, kendi kendini ameliyat et!) veya (Falan ilaç fabrikasına veya şu ecza deposuna git, orada her türlü ilaç var, bulduğunu, beğendiğini iç, tedavi ol!) demekten daha beterdir. Çünkü yanlış ilaç kullanan, hastalanır veya sakat kalır yahut ölebilir. Ama dini yanlış anlayan, küfre düşüp ebedî Cehennemde kalabilir. Âlim oldukları hâlde 72 sapık fırkanın liderleri ve onlara tâbi olanlar Cehenneme gidecektir. Âyet-i kerimelere kendi kafalarına göre mânâ verdikleri için sapıtmışlardır.

    Mezhep imamlarını kabul etmeyip, (Yalnız Kur’an) veya (Kitap ve Sünnet) diyen mezhepsizlere soruyoruz: Mezhep imamları âyet ve hadise uymamışlar mı? Onlar âyet ve hadisi bizim kadar anlayamamışlar mı? Ne diye o yetkili âlimlere değil de, kendi anlayışımıza uyuyoruz? Günlük işlerde bile, işin ehline gidiliyor. Ameliyat için doktora değil de avukata gidilir mi? Bunun için, işin ehli olan mezhep imamımıza değil, kendi anlayışımıza itibar etmek, ne kadar tehlikelidir.

    Allah bir kulunu severse

    0 yorum

    Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

    (Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, o vakitte yapılan dua muhakkak kabul olur) hadis-i şerifini işiten Buhara âlimleri, (Bu saati bilseydik, Allahü teâlâdan ne isterdik?) diye konuşurlar. Biri, son nefeste iman, bir diğeri, dine hizmet için çok parasının olmasını istediğini, başka biri de, sıhhat ve âfiyet istediğini söyler. Ubeydullah-i Ahrar hazretleri ise, salih zatların sohbetine kavuşmayı ister. Yani Allahü teâlânın sevdiği bir kuluyla beraber bulunmayı ister. Çünkü bütün üstünlük, onun sohbetindedir. O sohbet ele geçti mi, her şey ele geçti demektir. Allahü teâlânın sevdiği kulların sohbeti, iki cihanda insanı yüksek derecelere kavuşturur. Çünkü evliya bir zatın kerameti, vefatından sonra da devam eder. İsmi anılınca Allah’ın izniyle ruhu hazır olur, feyz verir, kalbi temizler, yardıma koşar.

    Muhammed Masum hazretleri abdest alırken, talebesi su döker. Birdenbire çömlek testiyi, çocuğun elinden kapıp duvara fırlatır. Testi paramparça olur. Çocuk da korkar. Ağlaya ağlaya bu zatın hanımına gider. (Abdest suyu dökerken, hocam kızdı, elimden testiyi kapıp duvara çaldı) der. İhtiyar kadıncağız, (Peki, sen git!) der. Muhammed Masum hazretleri eve gelince, hanımı, (Bugün neye kızmışsan testiyi parçalamış, çocuğu korkutmuşsun) der. (O çocuğa kızmadım. Bugün bir talebem, ormandan geçerken, aniden karşısına bir aslan çıkınca benden yardım istedi. O anda elime testi geçti, aslana fırlattım. Elhamdülillah, talebe kurtuldu) buyurur. Bir süre sonra, ormandan dönen talebe, arkadaşlarına anlatır, (Aslan tam üzerime atlayacağı zaman, “İmdat hocam!” diyebildim. O anda aslanın kafasında testinin parçalandığını gördüm) der. İşte Allahü teâlâ evliya zatlara, işittirir, gösterir ve onlar da böyle imdat eder.

    (Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında bana en sevgili olanlar, ona farz kıldığım şeyleri yapmasıdır. Kulum nafile ibadetleri yapmakla bana o kadar yaklaşır ki, onu çok severim. Onun duyan kulağı, gören gözü ve tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Her istediğini veririm. Benden yardım isteyince, imdadına yetişirim) mealindeki hadis-i kudsi, (Onun göremediği şeyleri, çok uzakta da olsa, ona gösterir, ona işittiririm. Bir anda dünyanın her yerine gönderirim, onun eliyle ona istediğini yaptırırım) demektir.

    Eden kendine eder

    0 yorum

    Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

    Müminin yüzüne sevgiyle bakmak ibadettir. Allahü teâlâ, güler yüzlü, tatlı dilli olan, birbirleriyle iyi geçinen Müslümanları çok sever. Kızmak genellikle kibirden olur. Bir kimse çok öfkeliyse, o kimsenin çok kibirli olduğu anlaşılır. Herkes ne çekerse, kendi yaptıklarından çeker, başkasından değil.

    Hâşâ zulmetmez kuluna Huda’sı,
    Herkesin çektiği kendi cezası.

    Beden ve ruh, Cenab-ı Hakk'ın yarattığı birer varlıktır. Ölünce, beden çürüyüp toprağa karışır. Geriye kalacak olan, icraatımız, yani sevab ve günahlardır.

    Âhirette mümine, (Yakışıklı mı, çirkin mi, uzun boylu mu, kısa boylu mu, kimin oğlu kimin kızı?) diye sorulmaz. Cenab-ı Hakk'ın verdiği akıl ve nasip ettiği imanla ne yaptığının hesabı sorulur.

    Kulun üç türlü icraatı vardır:
    Birincisi, Allahü teâlâya karşı sorumlu olduğu vazifelerdir. Bunlar, Allahü teâlâ ile kul arasındadır. Allahü teâlâ dilerse affeder, dilerse cezasını verir.

    İkincisi, kulun diğer kullar ile olan münasebetleridir. Burada doğan haklar, ancak ödemekle veya helâlleşmekle affolur.

    Üçüncüsü ise, kulun sebep olduklarıdır. Eğer bir kimse, kötü bir şeye sebep olursa, mesela bir bid’at ortaya çıkarırsa veya kötü bir çığır açarsa, insanlar bu kötü işi yaptıkça, o kimse tevbe etmedikçe, yiyip içerken, uyurken, ibadet ederken, hattâ öldükten sonra da hep ona günah yazılır. Kul hakkı dediğimiz esas tehlike buradadır.

    Bunun tersi ise saadettir. Şayet bir kimse hayırlı bir iş yaptıysa, insanlar ondan istifade ettikçe o kimseye sevab yazılır. Mesela dinimize hizmet edilmesine veya bir hayra vesile olduysa, yerken, içerken, uyurken, gezerken, hattâ öldükten sonra bile, hep o kimseye sevab yazılır.

    Dinimize hizmet etmeye çalışanlar, bu hayra sebep oluyorlar. Dolayısıyla onlar da, bu hayırlı işe ortaktır. İster fikren, ister dua ederek, ister bizzat iştirak etmiş olsun, bu hizmet devam ettikçe, uyurken, gezerken, ibadet ederken, ölürken, öldükten sonra, hepsine sevab yazılır. Ne güzel iş, ne büyük kazanç!

    Kadınlar namazda sesli okumaz

    0 yorum

    Sual: (Erkeklerin namazda cehri [açıktan, sesli] okuduğu yerde kadınlar da cehri okuyabilir) deniyor. Kadınların sesli okuması caiz midir?
    CEVAP
    Hayır, kadınlar, namazda veya namaz dışında sesli okuyamaz. Ezan ve ikamet okumak erkeklere sünnet iken, kadınların, hiç kimse yokken de, ezan ve ikamet okuması tahrimen mekruhtur. (S. Ebediyye)

    Sabah, akşam ve yatsı namazlarıyla gece kılınan nafile namazlarda, erkeklerin sesli okumaları müstehab iken, kadınların sesli okumaları caiz değildir.

    Fetih kitabında, (“Namazda Kur’anı aşikâre okuyan kadının namazı bozulur sözü” isabetlidir) deniyor. Kadınlar, Kurban Bayramı'nda farz namazlardan sonra teşrik tekbirini sessiz okur. Namazda yüksek sesle okumaz. (Redd-ül muhtar)

    Sessiz okumak, kendi işiteceği sesle okumak demektir. Kendi işiteceği sesle okumazsa, namaz sahih olmaz.

    Yazlık ev vatan olur mu?
    Sual: Yazlıktaki evinde evlenen kimse, altı ay yazlıkta, altı ay şehirdeki evinde otursa, vatan-ı aslisi neresi olur?
    CEVAP
    Temelli yerleşmek üzere bir yerde oturan kimse, başka yerde evlense temelli yerleştiği yer, vatan-ı asli olmaktan çıkmaz. Nerede evlenirse evlensin, şehirde temelli oturduğu yer vatan-ı asli olarak devam eder. Yılın çoğunu veya hepsini başka şehirlerde geçirse, hattâ yıllarca başka şehirde de kalsa, yine vatan-ı aslisi bozulmuş olmaz. Yeni bir vatan elde edilmedikçe, eski vatanı bozulmaz.

    İstanbul’da ölenler
    Sual: (Eshabımdan, bir yerde vefat eden, oranın halkına şefaatçi olur) hadis-i şerifine göre, Eyyüb Sultan hazretleri de, İstanbul’da ölenlere şefaat edecek mi?
    CEVAP
    Elbette, şefaat edecektir. İslam âlimleri de, (Kabirde Eshab-ı kirama komşu olanlar, âhirette onların sancağı altında haşrolunacaktır) buyuruyor.

    Oğul imam olur
    Sual: Oğul, babaya imam olabilir mi?
    CEVAP
    Evet, imamlığa daha layıksa, oğul babaya imam olabilir.

    Takke giymek
    Sual: Uzun boylu bir genç, takkeli bir ihtiyara, (Bu takkeyi niye giydin? Namazdan sonra çıkarmayı mı unuttun, yoksa kanunlara mı muhalefet ediyorsun?) dedi. İhtiyar, cevap vermedi, sadece gülümsedi. Fakat bana, (Hem başım üşümesin diye, hem de sünnet olduğu için giydim) dedi. Gencin ihtiyara böyle soru sorması, suizan değil midir?
    CEVAP
    Elbette namaz kılan Müslümanlara hüsnüzan etmeli, (Kanunlara karşı geliyor, suç işliyor) diye suizan etmemeli. Üstelik bir gencin, ihtiyara bu şekilde emr-i maruf yapması da doğru değildir.