Son Konular

  • Hz. Ömer'in Vefatı

    Etiketler: , 0 yorum

    Amr b. Meymûn (rah) anlatıyor: Hz. Ömer'e suikast yapıldığı sabah ben de oradaydım. Aramızda sadece Abdullah b. Abbas (r.a) vardı. Hz. Ömer (r.a) namaz kıldırmak üzere mihraba doğru ilerlerken her iki safın arasına geldiğinde, "Safları düzeltin" der, ondan sonra diğer safa geçerdi. En sonunda mihraba ulaşır ve tekbir getirerek namaza
    başlardı.
    Çoğu kere, özellikle sabah namazlarında cemaat namaza yetişsin diye ilk rek'atlarda Yusuf yahut Nahl sûrelerini okurdu.
    O sabah da yine aynen yapmış ve mihraba geldiğinde niyetini ederek tekbir almıştı ki onun, "Köpek beni yaraladı" dediğini işittim. Mugîre b. Şu'be'nin kölesi Ebü'l-Lü'lü onu yaralamıştı. Kâfir adam ne olacak! Kullandığı bıçağın her iki tarafı da keskindi.
    Ebü'l-Lü'lü mescidden elindeki bıçağı sağa sola sallayarak kaçmış, bu sebeple on üç kişi yaralanmıştı. Bunlardan, bir rivayete göre dokuzu, diğer bir rivayete göre de yedisi hayatını kaybetmişti.
    Ebü'l-Lü'lü, ateşe tapan bir Mecûsî idi.
    Bu esnada, tam mescidden çıkarken Irak hacılarından biri onu gördü. Hemen üstündeki cübbeyi çıkarıp üzerine attı. Ebü'l-Lü'lü de herkesin üzerine çullandığını ve yakalandığını zannederek kendini bıçakladı.
    Hz. Ömer (r.a) Abdurrahman b. Avf'ı yerine, namazı kıldırması için geçirdi, çünkü ona en yakın o idi. Hz. Ömer'in arkasındaki herkes benim gördüklerimi gördüler. Arka saflarda ve mescidin ücra köşelerinde olanlar olan bitenden habersizdiler. Hz. Ömer'in sesi kesilince yanıldığını düşünerek, "Sübhânellah, Sübhânellah" demeye başladılar. Abdurrahman b. Avf kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer (r.a), "Ey ibn Abbas! Bak bakalım beni bıçaklayan kimmiş?" dedi. İbn Abbas, bu işi kimin yaptığını öğrenmek üzere yanından ayrıldı. Bir müddet sonra geldi ve, "Ey Ömer! Seni bıçaklayan Mugîre b. Şu'be'nin kölesi imiş. "Hz. Ömer (r.a), "Allah kahretsin! Ben ona daima iyiliği tavsiye edip doğruyu göstermiştim. Ama Allah'ıma şükürler olsun ki, benim ölümümü bir müslümanın elinden yapmadı. Medine'de gayri müslimlerin çoğalmasını isteyen sen ve babandı. Onlara en çok acıyan ve şefkat gösteren de Abbas idi." ibn Abbas, "İstersen onların hepsini öldürelim?" dedi. Hz. Ömer (r.a), "Dilimizi konuştuktan, kıblemize yöneldikten ve haclarını yaptıktan sonra, artık böyle bir şey olmaz" dedi.
    Sonra evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. İnsanlar şaşkındı. Sanki daha önce başlarına böyle bir felâket hiç gelmemiş gibiydiler. Kimi, "Yarası ciddi, hayatî tehlikesi var" derken, kimi de, "Zannımca önemli bir şeyi yok" diye konuşuyorlardı.
    Sonra bir doktor getirtildi. Doktor hurma şırası içmesini söyledi. Biraz içirdiler, fakat bağırsaklarından dışarı akıyordu. Süt içirdiler, yine aynı şekilde oldu. Bunu görenler Hz. Ömer'in öleceğini anladılar, çünkü bıçağın darbesi iç organlara kadar sirayet etmişti.
    Ben de ziyaretine gittim. İnsanlar ona övgülerde bulunuyorlardı. Sonra bir genç geldi ve,
    "Ey müminlerin emîri! Allah azze ve celleden sana müjdeler var! Zira sen Resûlullah'ın (s.a.v) sohbetinde bulunup onunla arkadaşlık ettin. Bildiğim kadarıyla da ilk müslümanlardansın. Sonra onların başına önder oldun ve adaletle yönettin. Şimdi de şehid oluyorsun." Hz. Ömer (r.a),
    "Bu işler ne faydama ne de zararıma! Ben sadece bunların, âhiretim için yetecek kadar olmasını isterdim" dedi. Bu konuşmalardan sonra delikanlı ayrılmak üzere arkasını döndü. Entarisi uzunluğundan dolayı yerlerde sürünüyordu. Hz. Ömer (r.a), "O genci buraya çağırın" dedi. Onu bulup getirdiler. "Yeğenim! Elbiseni biraz yukarı kaldır! Böylelikle hem daha temiz kalmış hem de rabbine karşı daha takvâlı davranmış olursun" diye nasihatte bulundu.
    Râvi anlatmaya şöyle devam ediyor: Hz. Ömer (r.a) oğlu Abdullah'tan ne kadar borcu olduğunun tesbit edilmesini istedi. Hesabın sonunda yaklaşık 86.000 dirhem borcunun olduğu ortaya çıktı. Hz. Ömer,
    "Eğer ailemizin malı bu borçları ödemeye yeterse onlarla öde, yetmezse git Kâ'b b. Adîoğulları'ndan iste. Onlarınki de yetmezse Kureyş kabilesinden iste, başka bir yere de gitme. Bunlar yeterlidir. Borcumu ödedikten sonra müminlerin annesi Âişe'nin yanına git ve,
    "Ömer'in sana selâmı var" de. Sakın, "müminlerin emîri" ifadesini kullanma, çünkü artık müminlerim emîri değilim. Sonra ona, "Ömer sizden, iki arkadaşının [Resûlullah (s.a.v) ve Ebû Bekir'in] yanına defnedilmek için izin istiyor" de dedi.
    Abdullah Hz. Âişe'nin (r.anh) yanına gitti. İzin alarak içeri girdi. Selâm verdi. Hz. Âişe (r.anh) oturmuş ağlıyordu. Abdullah, "Ömer b. Hattâb size selâm gönderiyor ve iki arkadaşının yanına defnedilebilmek için sizden müsaade istiyor" dedi. Hz. Âişe, "Ben orayı kendim için düşünüyordum, fakat bugün Ömer'i kendime tercih ediyorum" dedi.
    Abdullah babasının yanına döndü. Oradakiler Ömer'e, "Bu oğlunuz Abdullah, geri döndü" dediler. Hz. Ömer, "Beni kaldırın" dedi. Oradakilerden biri onu kendine yaslayarak kaldırdı. Hz. Ömer, "Ne haberler getirdin?" diye sordu. Abdullah, "Sevineceğiniz bir şey! Ey müminlerin emîri, Hz. Âişe (r.anh) izin verdi" dedi. Hz. Ömer, "Allah'a hamdolsun! Benim için bundan daha önemli bir şey yoktu.
    Öldüğüm zaman beni Hz. Âişe'nin odasına götürün. Abdullah, oraya girince Âişe'ye selâm ver ve, 'Ömer buraya defnedilmek için sizden izin istiyor' de. Eğer izin verirse beni oraya gömün, yok vermezse müslümanların umumi kabristanlığına götürürsünüz" dedi.
    Biraz sonra müminlerin annesi (Hz. Ömer'in kızı) Hafsa (r.anh) geldi. Kadınlar onu örtüyorlardı. Onu görünce hepimiz ayağa kalktık. Babasının yanında kalıp bir müddet ağladı. Erkekler de içeri girmek isteyince onlara izin verildi. Ben de onlarla beraber girdim, içeriden Hafsa'nın (r.anh) ağlama seslerini işitiyorduk.
    Erkekler, "Ey müminlerin emîri, bizlere vasiyetini et ve yerine halife bırak" dediler. Hz. Ömer, "Ben bu göreve Resûlullah'ın (s.a.v) kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu altı kişiden başkasını lâyık görmüyorum" dedi ve onları saydı: "Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Sa'd b. Ebû Vakkas ve Abdurrahman b. Avf.
    Zira Hz. Peygamber'in kabri, Mescid-i Nebevi ile yan yana bulunan Hz. Âişe'nin odasında bulunmaktaydı.
    Bu iş için oğlum Abdullah da sizlere şahitlik eder. Onun bu işte hiçbir hakkı yoktur, yani o halife olamaz. Onun orada bulunması taziyeleri kabul etmek gibi bir şeydir. Eğer Sa'd halife olursa ne güzel! Yok, başkasını seçerlerse mutlaka Sa'd'dan istifade etsin. Ben onu Küfe valiliğinden, bu göreve yetersizliği ya da hainliği nedeniyle azletmedim.
    Benden sonra halife olacak kişiye vasiyetim, ilk hicret edenlerin faziletlerini bilmesi ve onlara saygı duymasıdır. ve yine ona vasiyetim şudur ki, kendilerinden önce Medine'yi yurt edinip kendilerinden önce iman etmiş ensara karşı iyilikle muamelede bulunmasıdır. Onlardan iyi işler yapanlara ihsanda bulunsun, kusuru bulunanları da affetsin.
    Diğer şehirlerin insanlarına da iyi davransın. Çünkü onlar İslâm'ın dayanağı, devlet hazinesinin kaynağı ve düşmanlarımızın korkusudur. Zekât ve sadaka gibi hususlarda onları fazla zora sokmasın ve ancak rızaları ile kendilerinden arta kalan kısmı alsın.
    Göçebelere yani köylülere de iyi davranmasını vasiyet ediyorum, zira onlar Araplar'ın aslı, İslâm'ın aslî maddesidir. Onlardan aldığı sadaka ve zekâtları tekrar fakirlerine dağıtsın.
    Allah'ın ve Resûlü'nün koruma altına aldığı zimmîlere, kendilerine vaad edilen hususlara riayet etmesini, onları korumasını ve altlarından kalkamayacakları yükü onlara yüklememesini tavsiye ediyorum."
    Sonra Hz. Ömer vefat etti. Hazırlanıp kefenlendikten sonra Hz. Âişe'nin (r.anh) yanına (evine) götürdük. Abdullah b. Ömer selâm verdi ve,
    "Ömer b. Hattâb buraya defnedilmek için sizden izin istiyor" dedi. Hz. Âişe (r.anh), "Onu içeri getirin" buyurdular. Böylelikle Hz. Ömer'in cenazesi iki arkadaşının yanına defnedilmiş oldu.
    Resûlullah (s.a.v) buyuruyorlar ki: "Cebrail bana, 'İslâmiyet Ömer'in ölümüne ağlasın' dedi."
    Abdullah b. Abbas (r.a) anlatıyor: Hz. Ömer'in cenazesi evinde bir divanın 'üzerine konulmuştu. İnsanlar etrafını kuşatmışlar, rahmet ve merhamet dualarında bulunuyorlardı. Ben de aralarında idim. Birden bir el omuzuma ilişti, korktum, arkamı döndüğümde gördüm ki Âli b. Ebû Tâlib (r.a)! Ömer'e rahmet dualarında bulundu ve ona şöyle dedi:
    "Kendin gibi amel işleyen birini arkanda bırakmadın. Gerçekten senin ameline benzer bir amelle Allah'a vâsıl olmak isterdim. Yemin ederim ki, Allah (c.c) seni iki arkadaşınla beraber edecektir. Çünkü ben çok kereler Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini işittim:
    "Ben, Ebû Bekir ve Ömer beraberce... gittik. Ben, Ebû Bekir ve Ömer beraberce ... çıktık. Ben, Ebû Bekir ve Ömer beraberce girdik..."
    Hz. Ömer (r.a) hicretin 21. (642) yılında Sa'd b. Ebû Vakkas'ı Küfe valiliğine tayin etmiş, ancak daha sonra tekrar bu görevden onu kendisi azletmiştir.

    Bir Önceki Konumuz : Senai Demirci'den Sözler