Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle
buyuruyor:
“Allah sevdiği kimseyi üzmez; ama
tecrübe için bazı bela verir.”
İman sahibi odur ki, bu bela geldiği
zaman sabreder. Allah, yararsız hiç bir bela indirmez. Her bela bir iyiliğin
öncüsüdür. Bu iyilik ya dünya için veya âhiret için olur. İmanlı kimse belaya
sabırla karşı koyar. Allah gönderdiği için razı olur. Rabb’ini itham etmez.
“Niçin geldi?” diye çıkışmaz.
Mü'min, inandığı ile uğraşır. Bu
uğraşmak, imanlıya belayı hatırlatmaz.
Ey dünya ile uğraşanlar, onu bırakın.
Söz etmeyin. Yalnız dille konuşuyorsunuz, kalbinizle konuşmuyorsunuz. Allah'tan
kaçmaktasınız. O'nun yüce kelâmını dinlemek işinize gelmiyor. Peygamber’in
sözleri hoşunuza gitmiyor. Peygamber’e uyanları da tanımıyorsunuz. Hâlbuki,
bunlar Allah'ın halifesi ve Peygamber’in varisleridir; sizi hiç bir şey ikna
edemiyor. Nedir bu hâliniz? Kadere de inanmıyorsunuz. O kaderi yapanla da niza
çıkarıyorsunuz.
Kulların verdiği ile yetinmektesiniz.
Hakk'ın vergisi sizi ilgilendirmiyor. Bu durumda Hak katında sizin bir sözünüz
bile işitilmez. İyiler de sizi dinlemez. Ta ki tevbe edesiniz ve bu tevbenizde
de ihlâs sahibi olasınız. Yapmamayı kararlaştırdığınız yanlış işi bir daha
yapmadığınız takdirde sözünüz dinlenir, hatanız bağışlanır. Bundan sonra kadere
uymalısınız. Allah'ın vermiş olduğu hükümlere boyun eğmelisiniz. Bu hükümler
aleyhinize bile çıksa, yine hoş karşılamanız gerekir. Gerekirse, zillete
atılırsınız, aziz de olabilirsiniz. Zengin olmanız da mukadder olabilir, fakir
de olabilirsiniz. Afiyet de gelir, hastalık da... Hepsi O'nun emri ile olur.
Allah, yaptığının hesabını vermek zorunda değildir. Sana sevimsiz olan, O'nun
için sevimli olabilir.
* * *
Ey cemaat! Uyunuz, size de uyan olur.
Kaza ve kadere boyun eğin, hizmetinizi eksik etmeyin. Hükümlere razı olursanız,
öyle olursunuz. Nasıl olursanız, öyle de idareciler bulursunuz. Nasıl
çalışırsanız, öyle karşılık görürsünüz.
Hak, Azîz’dir, Celîl’dir. Kullara
zulmetmez. Az iyiliğe çok mükâfat verir. Temiz ve doğru olan, kötü olarak
anılmaz. Doğruya hiç bir zaman “yalancı” ismi verilmez.
Ey evlat! Hizmet edersen, sana hizmet
edilir. Uysal olursan, kafa tutanın olmaz. Azîz ve Celîl olana hizmetçi ol. Şu
dünyanın sahte sultanlarına hizmet etmekle eline ne girer? Onlar ne fayda
verir, ne de zarar getirir. Şimdiye kadar, sana ne verdiler? Kendi yararlan
için ne yaptılar? Hangisi ölümü geri çevirebildi? Kısmetinde olmayanı, bir
tanesi sana verebiliyor mu? Hakk'ın sana nasip etmediği şeyi sana vermeye kimin
gücü yeter? Ellerinden çıkan bir iyiliği çevirmek onların haddi mi?
Yapabiliyorlar dersen, iman sahibi olmadığın meydana çıkar.
Bilmiyor musun, veren yoktur, alan
olmaz, zarar getiren olmaz, iyilik veren bulunmaz, sonu öne, önü de sona alan
yoktur; ancak bunları Allah yapabilir. Bunları bildiğini söylersen, sana
sorarım: Bildiğin hâlde nasıl başkasını Mevlâ'ya tercih ediyorsun?
Yazık sana, âhireti dünya ile nasıl
kirlettin? Mevlâ'nın itaatini, nefsin itaati ile nasıl karıştırdın? Halkı
Hakk'a nasıl kattın? Bir yandan takva dâvası, bir yandan da Hakk'ı kullara
şekva! Olur mu, yaptığını sen de beğenmedin değil mi?
Bilmez misin, Allah muttakîleri
esirger. Onlara yardım eder. Kötülükleri onlardan def eder. Çeşitli bilgiler
öğretir. Nefislerini tanıtır. Onların kalplerine bakar, bilmedikleri taraftan
rızıklar verir. Allah Teâlâ bazı kitaplarında şöyle buyurmuştur:
“Ey Âdemoğlu, iyi komşundan utandığın
kadar, benden de utan.”
Peygamber (s.a.v) Efendimiz de buna
benzer bir hadîs-i şerif beyan eylemiştir:
“Bir kul, hata işleyeceği zaman,
kapılarını kapar, perdelerini çeker, kullardan saklar; ama ona şöyle hitap
edilir: Ey Âdemoğlu! Beni, görenlerin en küçüğü yaptın! Hâlbuki hepsinden önce
Beni düşünmeliydin.”
Bu Konuya Hiç Yorum Yapılmamış; "Abdulkadir Geylani 9. Meclis"
Bu Konuya Yorum Yapın